Saturday, April 29, 2006

Nükleer Enerji ?


Nükleer enerjinin ne olduğunu tam olarak bilmediğimizi düşünüyorum. Diğer ülkelerin nükleer enerji santrallerinin durumuna gore yorum yapamayız. Özellikle Amerika bu konuda öndedir. 1978den bu yana Amerika'da santral yapılmama sebebi elde gereğinden fazla kapasitede santralin oluşmasıdır. Amerikanın enerji açığı yoktur. Nükleer santrallerin kapasiteleri yeni yeni dolmaktadır. Hangi santralin daha doğru olacağına veya olmayacağına sadece mühendis insanların cevap verebileceği konular değildir. Yada tek başına sosyalist veya felsefi düşünen insanlarında vereceği bir cevap değildir nükleere hayır demek.
Enerji türlerinin birbiriyle karıştırıldığını düşünüyorum. Örnek olarak bor değerlendirelim diyoruz. Fakat bunla içiçe biri olarak bor pazarının olmadığı bunun yerel büyük şirketler tarafından araştırıldığı ticarileşmesi için potansiyel pazar bulunamayan bir alan olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Bor yakıt değildir. Bor hidrojeni depolamak için araçtır. Hidrojeni elde etmenin en kısa yolu elektrolizdir. Bunun için elektrik gerekir. Bor teknolojisi otomobil gibi araçlar için düşünülen bir yakıt depolama teknolojisidir. Araçlar için bunun adaptasyonu, elinde bor olmayan bir ülke için mantıklı değildir. Kendi imalatımız olan ciddi herhangi bir aracımız yoktur.
Borla likit yakıta dönüştürmek gibi enerji dönüşümleri de kayıplar içerir. Elektrik enerjisi birinci düzey ihtiyaç duyulan enerji kaynağıdır.
Türkiyenin kendi enerji kaynağı (Elektrik için)1. düzeyde termik santrallerimiz. Termikler kendi içinde basitçe doğalgaz ve katı yakıt santralleri olarak ayrılabilir.
2. düzeyde hidroelektrik santrallerimiz. Şimdi bu tür santralleri inceleyelim.
Termik santraller için:
Doğalgazda %100 dışa bağımlıyız. Katı yakıtlı sistemler de çevreye en zararlı olanlardır.
Hidroelektrik santrallerimiz mevsimlere göre değişik miktarlarda enerji üretebilir. Bazı sezonlarda su biriktirilirken enerji üretilemez.
Şu an en büyük yük doğalgaza verilmiştir. Sezon veya zaman sınırı yoktur.
Türkiyenin sezon bekleme gibi bir tahammülü olmadığı gözönünde bulundurulmalıdır.
Peki alternatif dediğimiz kaynaklara bakalım. Güneş? Panellerin maliyeti nedir biliyormuyuz? Türkiyenin heryerini güneş paneli yapsak bu enerji Türkiye'yi doyurmayacaktır. Ve kurulum maliyetlerinin Türkiye gibi bir fakir ülke için maliyeti çok yüksektir, ödenme ihtimali yoktur. Güneş gece yoktur. Depolamak ise maliyetleri 3-5 katına çıkarmaktadır. Rüzgarın durumu dahada kötüdür. Ne zaman ne verim alacağınız belli değildir. Bu konuda yapılan hesapların lütfen her zaman aylık veya yıllık yapıldığına dikkat ediniz. Enerji kullanımı kesintili değildir her zaman kullanılabilir. Depolansa bile yine bu esnada enerji kayıpları olmaktadır.
Araç teknolojileride artık elektrik enerjisine yönelmektedir. Geleceğe bakar isek nükleer enerji yegane ve en temiz ve karlı enerji kaynağıdır. Bugün nükleer enerji için en büyük avantaj en son teknolojilere bu zamanda sahip olmaktır. Düşünün bir kere biz nükleer enerjiyi tanımıyoruz. Bu konuda bilgili mühendislerimizin gerçek iş tecrübeleri de yoktur. Nükleer sektörü de bir araştırma geliştirmedir. Biz bugün bu işlere girmiyoruz diyelim. Fakat çernobil orada hasar gördü diyoruz ama zararı bizde görmedikmi. Dünya hepimizin değilmi. Kimi kandırıyoruz kendimizi mi? biz girmeyelim onlar ne yaparsa yapsınmı demeliyiz. Araştırıp daha güvenli hale getiremezmiyiz. Arkadaşlar Benzin, LPG tehlikeli değilmidir. Elektrik akımı çıplak olarak tehlikeli değilmidir. Basınçlı hava (kompresörler) tehlikeli değilmidir. Bunlar kontrol altına alınmış ve bugün vazgeçilmez olmuşlardır. Nükleer enerjinin gelecekteki ödevi bellidir. İnsanoğlunun bugüne kadar bulduğu en mantıklı ve gelecek vadeden enerji kaynağı nükleerdir. Bugün tüm enerjimizi kapsamasa bile en az bir tane nükleer santral yapmak toplumumuzun geleceği için boynumuzun borcudur.
Görüldüğü üzere önceden bir çok şey korkututucu ve yıpratıcı gözükmekle birlikte nükleere de hayır demek bizi sadece bağnaz ve gerici yapar. Herhangi bir çözüm önerisine direk olarak hayir demek genelde hatalıdır. Bu tür durumlarda gercekçi ve mantıklı alternatif bir kesin çözüm önerisi ile cevap verilebilir.

Düşüncelerinizi bekliyorum.

Wednesday, April 12, 2006

POWER OVER ETHERNET!!!


Power over ethernet (POE) düşük güçle çalışabilecek cihazların enerjiyi ethernet kablosundan alması demek oluyor. Bunun için özel switchler kullanmak gerekiyor. Tabi POE'yi destekleyen ürünlerinde kullanılması şart. Mesela bir IP kameraya sadece ethernet kablosunu takarak başka bir işlem yapmadan devreye alabilyorsunuz. Bu teknoloji şu an yeni gelişmekte olsada önü açık gibi gözüküyor. Kurulum işlemleri yer değiştirme işlemleri bu şekilde çok daha kolay olabilecek. Kesintisiz güç sistemleri bu switchlere bağlanarak tüm enerji sistemi tek hamlede koruma altına alınabilir. Bu konuda D-LINK web sitesini ziyaret edebilirsiniz.

Monday, April 10, 2006

CCD sensörler vs CMOS


CCD sensörleri belki herkes tanıyordur. Dijital fotoğraf makinelerinde bulunan görüntü algılayıcıları. Charge coupled device'ın kısaltması. Bu sensörler ile CMOS sensörleri arasındaki farkı birkaç önemli noktası ile ayırt etmeye çalışalım. CCD sensörlerin en önemli özellikleri işığa olan duyarlılıkları ve kabul ettikleri düşük gürültü oranı ve hızları. CMOS sensörler daha yüksek ışığa ihtiyaç duyuyorlar. Enerji tüketimi açısında CMOS sensörler daha tutumlu olduğu için cep telefonu vb. ürünlerde tercih ediliyor. Fiyatları da nispeten daha ucuz. Giderek geliştirilmekte olsalarda şu an istenilen kaliteyi vermekten uzaklar. Özel geliştirilen CMOS sensörlerin kalitesi daha yüksekte olabiliyor. tabiki fiyatlarıda ona göre oluyor. Özellikle uzay teknolojisi gibi hem düşük güç hemde yüksek kalite istenilen yerde bahsedilen bu kaliteli cmos sensörler revaçta. Canon SLR fotoğraf makinelerinde CMOS sensörler kullanıyor. Kullanilan sensör boyu büyüdükçe ışık hassasiyeti artıyor gürültü ise azalıyor. Canon özellikle 35mm film boyutunda sensörler kullanıyor.Daha fazla ışık almanın başka bir yoluda kullanılan optik merceklerin ışık alma kapasitesi. Buda objektifin çapı ile orantılı. Dikkat edilirse profesyonel makinelerde mercek çapları oldukça büyük oluyor. Özellikle flaşsız çekimin önem kazandığı bu makinelerde ışığa duyarlılık ve gürültü seviyesi çok öenmli olmakta. DALSA semiconductor bu sensörler konusundayeni teknolojiler üreten bir firma. Gözatmanızı tavsiye ederim.

Wednesday, October 12, 2005

Sony CCD Sensorleri ile başı belada


Hani derlerya kendimi bildim bileli tanırım :)... Bu aralar güvendiğimiz markalardan biri olmasına rağmen SONY zor anlar yaşıyor. Ürettiği CCD sensörler nem ile karşılaşınca bozuk görüntü veriyor hatta hiç görüntü vermeyebiliyor. Etkilenen dijital fotoğraf makinesi modellerinin sayısı çok yüksek. Özellikle OEM alıcı Nikon, Konica gibi prestijli markaların bu durumdan daha da şikayetçi olduklarını tahmin ediyorum. Tüm bu firmalar ürünlerini garanti belgesine bakılmaksızın ücretsiz tamir için geri alıyor. Bu yıl özellikle zarar bekleyen SONY bu son çıkan haberlerden dolayı CCD sektöründe prestij kaybına uğrayacak gibi gözüküyor. 3 yıl önceki modellerden bu yana sorunları olduğu belirtilen CCD ler üretim biriminde ciddi bir sorun olduğunu gösteriyor. SONY bu hatayı çok geç kabullenmiş gözüküyor. Bunun daha büyük bir eksi oluşturacağını tahmin ediyorum. Bakalım yeni gelişmeler ne olacak, hep birlikte göreceğiz....

Wednesday, September 14, 2005

LCD TV mi Yoksa Plazma TV mi?


Son günlerde revaçta olan bir tartışma mevcut. LCD TV mi alsam yoksa Plazmamı?
Bende bu konuda biraz teknik araştırma yaptım. Ayrıca bir LCD 40" ve Plazma 40" karşılaştırma fırsatı elde ettim. Çıkan sonuçlar ise şöyleydi.

Işık karşılaştırması:
Gündüz veya ışık altında LCD her zaman Yüksek kontrastlı görüntü verdi.
Akşam olduğunda karanlık odada ise Plazma daha iyi kontrasta sahipti. Bunu şunlara bağlıyorum. Ekranın ışık altındaki rengi kontrasta çok etki ediyor. Plazmalarda ekran kapalı durumdayken açık gri-yeşil arası bir renge sahipken, LCD'lerde bu koyu siyah bir renk oluyor. Bildiğimiz gibi Plazma ekranlarda bir aydınlatma unsuru mevcut. Kararma diye bir durum sozkonusu degil. Lcd' de ise karartma yetenegi mevcut. Çalışma prensibi arka fondan gelen ışığı yansıtma prensibine dayandığı için saydamlaşan LCD ışığın öne geçmesine izin verir. Saydamlık kayboldukca ışık geçirmez ve koyu bir hal alır.Plazmalarda ise haliyle ışık alan bir ortamda gorebileceğiniz en siyah renk ekranin kapali oldugundaki renk gibi açık gri yeşil olmaktadır. Diğer bölgelerdeki yüksek parlaklık gözde yeşil bölgelerin siyah olduğu izlenimini vermektedir. LCD'de ise siyahlar gercek siyah olmaktadır. Karanlıkta ise durum değişmekte plazmalar çok üyksek bir kontrasta sahip olmaktadır. Cunku artık gerçek siyahi görme yetenegine sahip olmaktasınız. Karanlikta herşey siyah :). Sinemalarda da aslında aynı durum mevcut. Beyaz perde yansıtma için gerekli olup sadece karanlıkta işlevsel olabilmektedir. Kısaca sinema gibi bir ortam icin Plazmalarda kontrast daha iyi olmakta ışık alan yerlerde LCD vazgecilmez olmaktadir. Karanlıkta LCD siyah rengi vermeye çalışırken ister istemez saydamlığı tümüyle kaldıramamakta ve siyahlar arka plan aydınlatmasından ışık almakta ve grileşmektedir.

Çözünürlük:
LCD açık ara bu konuda öndedir. Plazmada yüksek çözünürlük sanırım üretimden kaynaklı olarak elde edilememektedir. Tabiki plazmalarda DVD filmler için çözünürlük yeterlidir. Bilgisayar grafikleri işin içine girdiğinde ise plazma yeterli olamamaktadır.

Tazeleme hızı:
Plazma TVler doğası gereği daha hızlılar. LCD deki sıvı kristal hareketi yavaş olduğu için çok hareketli görüntülerde tırtıklanmalar oluşmaktadır. Denediğimiz LCD 12 ms refresh belirtmesine rağmen çok yüksek hareketlerde bu tırtıklanmalar oluştu. Yeni LCD lerde (8 ms ve 4 ms olanlarda) bunların daha az olacağını tahmin ediyorum. Plazmalar bu konuda avantajlı.

Renk skalası:
Bu konuda teknik tartışmalar yürümekle birlikte LCD'de 16 milyon renk üretilebilmekte denilmektedir. Plazmalar için ise milyarlarca renk.. Bu konuda teknik bilgime dayanarak söylemem gerekirki Film kayıtları hatta HDTV ve dijital yayınların kayıt medyumları maksimum 16 milyon formatta kaydedilmektedir. Milyarlarca renkte olsa bunlar kullanılamaktadır. Bu konudaki iki sistemin şansının aynı olduğunu düşünüyorum. Görüntü analog oluşmaktadır. İki tür sisteminde sınırlarını kontrol kartlarının belirlediğini düşünüyorum.

Fiziksel özellikler:
Plazmalar LCDlerden daha ağır. Taşınma açısından ve duvara montaj açısından plazmalar biraz sorun olabilir. Plazmaların önünde cam bir tabaka mevcut. Buda plazmaları taşınma esnasında çok hassas yapıyor. 40" LCD ekranı tek başına çok rahat kaldırabilirken plazma için ikinci bir kişi şart.

Bakış açısı:
Plazmalarda mevcut teknoloji ile 160 derece bakış açısı mümkün iken lcdlerde 175 civarıdır. Bakış açısı için çok yan açılar bence önemli değil. 175 dereceden pek bir şey anlaşılmaz herhalde :)

Ekran üzerindeki parlamalar:
Evet işte bu nokta beni seçimde en çok bağlayıcı tutan şey.. Gündüz vakti.. evdesiniz pencereler açık.... Tv ayna gibi karşıdan herşeyi yansıtıyor. Televizyonu açtınız .... hala orda birşeyler parlıyor...Bu konuda LCD gerçekten tam puan aldı. Plazma müthiş bir şekilde herşeyi yansıtıyor. Plazmadaki yansıma beni çok rahatsız etti... LCD bu konuda elinden geleni yapıyor. Ve gercekten yansıtmıyor. Kapalı veya açıkken...

Bozuk pikseller:
LCD lerde bazı ekranlarda bozuk pikseller mevcut olabiliyor. Bana gelen LCD de boyle bir şey yoktu. Ama olanlarıda görmedim değil. Alırken bakma şansınız var ise LCDye şöyle bir bakın koyu bir ekranda özellikle daha çabuk anlaşılıyor. Plazmalarda bu olmuyor.

Yanmış ekran bölgeleri:
Ekranda sabit kalan görüntülerin iz bırakması olayı. Bu konuda Plazmalar zayıf kalmakta. LCD ise daha yüksek direnç göstermektedir. 6 7 saat aynı kanalı izledikten sonra kanal logosunun orada silüet olarak gözükmesi muhtemel. LCD' de bu etkiye rastlamadım.

Boyut:
Plazmalar daha büyük boyutlarda üretilebiliyor. Bu yılki CEBIT /Hannover'de de bu devam etti en büyük LCD 82" iken Plazma 102" idi...

Piksel aralıkları:
LCD bu konuda çok hassas. Plazmada ise bu kadar bir keskinlik söz konusu değil. Her nokta arasında kalan bölge ne kadar küçük ise görüntü o kadar keskin gözüküyor.

Manyetik / Basınç dayanımı:
Lcdler manyetik ortamlardan ve basınçtan etkilenmiyor. Plazmalar ise mıknatıslanma etkisine sahip. Plazmalarda gaz kullanıldığı için yüksek yerleşim yerlerinde parlaklık basınçtan dolayı etkilenmekte. Dağlık bölgelerde çok etkilenmekte. Benim uzun süre deneme fırsatım olmadı, fakat plazmaların kuzey güney duvarlarına asılması durumunda dünyanın manyetik alanından etkilendiği söyleniyor.

Fiyat: Plazma %35 civarında daha ucuz.

Ucuz olan sistemler daha revaçta bundan dolayı teknolojik yatırımlarda o tarafa kaymakta. Plazmalar yarışta bundan dolayı kazançlı olabilir.

Her iki üründe kendine göre avntaj ve dezavantajlara sahip.

Tercihen kendi seçimim şu an LCD'ler. Ama bu yönü insanlar belirliyor. İnsanlar ucuzu tercih ediyor. Piyasaya bakışım ise gelecekte ise plazmaların bu yarışta galip çıkacağı. Plazmalardaki eksiler kapatılabilir.
Faydalı olması dileğiyle güzel gelecekler ve kaliteli teknojiler diliyorum

Mustafa Cakmak 09/2005

Wednesday, August 31, 2005

Hasselblad 22 Mega Pixel Digital


Hasselblad 22 Megapixellik Fotograf Makinesi cikarmis. CCD sensora sahip profesyonellere hitap ediyor.. sanirim fiyati 30000$ civari olacak. Biraz profesyonellere hitap eden SLR bir makine. En djital fotoğraf makinesi bu aralar bu makine :)
Hasselblad Web Sitesi

Monday, August 22, 2005

Gerçeklerin dünyasına hoşgeldiniz....

Herkese merhaba,

Yeni bir blog açıyorum bu blogta teknoloji bilim ve hayat konusunda fikirlerimi ve haberleri yayınlayacağım. Burayı takip etmenizi tavsiye ediyorum.

Mustafa Cakmak